29 Aralık 2018 Cumartesi

Sigara ve Zararları

Sigara ve Zararları

Günlük yaşamın alışkanlıkları arasında yer alan, ne var ki aşırı ve sürekli alındığında kaçınılmaz biçimde bağımlılıkla sonuçlanan alkol kullanımı, pek ayırdına varılmasa da kamu sağlığını tehdit eden en sinsi afetlerden biri. Çok yakın bir süre önce alkol kullanımıyla ilgili olarak yayımlanan iki rapor, çoğunca hafife alınan alkol alışkanlığı ve bağımlılığının kamu sağlığında neden olduğu korkunç yıkımı dile getirmektedir. Ciddi Le Monde'un birinci sayfasında manşetten verdiği habere göre, Fransa alkol tüketiminde 1996 rakamlarıyla kişi başına yılda 15.6 litreyle Avrupa şampiyonudur. Aslında 1960'lı yılların sonundan bu yana alkol tüketiminde bir azalma gözlenmektedir. Örneğin 15 yaş üstündeki yetişkinlerde 1980'de yılda 22.3 litre olan saf alkol tüketimi, 1990'da 16.6'ya gerilemiş, ancak Kamu Sağlığı Yüksek Kurulu nun (HCSP) 2000 yılı için 11.3 litre hedefinin bir hayli uzağında kalınmıştır. Fransa'da, toplam olarak, 18 yaşın üstündeki erkeklerin yüzde 15.9'u, kadınların ise yüzde 5.1'i aşırı alkol kullanmaktadır.
Le Monde'un konuyla ilgili başyazısında Fransa'nın alkol tüketimindeki performansını utanç olarak nitelemesi, kuşkusuz, nedensiz değil. Profesör Philippe-Jean Parqet ve Michel Reynaud tarafından kaleme alınan rapor, Fransa gibi bir ileri sanayi ülkesinde bile alkolizmin önlenmesi, bağımlıların teşhisi ve tedavisiyle ilgili olanakların yetersizliğini ortaya koymakta ve bu konuda acilen alınması gereken önlemleri dile getirmektedir.
Sağlık Bakanı Bernard Kouchner kuru uyuşturucu olarak nitelediği alkolü, kamu sağlığının bir numaralı düşmanı saymaktadır. Ancak, ne denli yetersiz de olsa, alkolün toplumsal yaşamdaki yıkımları konusunda giderek artan bir bilinçlenmenin olduğu da söylenebilir. Kamu sağlığı kültürü, toplumda artan biçimde kabul görmektedir. Alkol tüketiminde 60'lı yılların sonundan itibaren gözlenen azalma eğilimi de esasen bunu kanıtlamaktadır.
Bugün Fransa'da alkol tüketimleri tıbbi bakım gerektiren 5 milyon insan mevcuttur. Bunun 2 milyonu alkol bağımlısı dır. Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı araştırmaya göre, 1996-1997 yıllarında alkolizm, deklare edilen bir hastalık olarak devlete en az 80 milyar franka mal olmuştur. Bu rakam, Gayri Safi İç Hasıla'nın yüzde 1'ine tekabül etmektedir. Aşırı alkol almaktan her yıl 40 bin kişi hayatını kaybetmektedir. Trafik kazalarının üçte biri, ev kazalarının yüzde 20'si, iş kazalarının yüzde 15'i, aile içi şiddetin yüzde 80'i alkolden kaynaklanmaktadır.
Alkolün toplumsal yaşamdaki yıkımıyla ilgili ikinci rapor kilise tarafından yayımlanmıştır. Fransız Kilisesi'nin sosyal komisyonu nun geçen 12 Mart'ta kamuoyuna açıklanan araştırmasında alkolizm , katı uyuşturucular sınıfına dahil edilmiştir. Çoğunca doğal , dahası sıradan olarak görülen ve hoşgörüyle bakılan alkol uzun süre ve aşırı kullanıldığında esrardan, sayıca ele alındığında eroinden, sonuçları itibarıyla da tütünden çok daha tehlikelidir.
Alkol tüketimi açısından Türkiye'nin durumunun Fransa'dan parlak olduğu söylenemez. Kişi başına yılda ortalama olarak 20.85'le Fransa'nın da önünde sayılması gerekir. Ama daha da tehlikeli olan, Avrupa'da alkol tüketiminin giderek azalmasına karşın Türkiye'de bu tam tersine, büyük bir hızla artmaktadır. Örneğin bizim çaresiz ve güçsüz Yeşilay'ın verilerine göre, 1950'li yıllarda kişi başına tüketilen alkollü içki miktarı 1 litre iken 1998'de 16 litreye çıkmıştır. Araştırmalara göre, Türkiye'de 17 milyon kişi alkol almaktadır. Alkoliklerin sayısı ise 7 milyonun üzerindedir.
Durum, bir başka felaket olan tütünde de farklı değildir. Batı dünyasındaki reklam kısıtlamaları, alınan çeşitli önlemlerle gerileyen sağlığa zararları bilimsel olarak saptanan alkol ve tütün , Sağlık Bakanlığı'nın suskunluğu, uluslararası ticaretin kutsal dokunulmazlığıyla bu konuda meydanın bütünüyle boş olduğu Türkiye'nin üzerine boca edilmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde kamu sağlığı Türkiye'deki kadar kenara itilmiş değildir.
Alkollü içkileri ve tütünü özendiren tüm araçlar, göstermelik bir-iki kısıtlamaya karşın en geniş biçimiyle kullanılmaktadır. Buna karşılık, giderek artan alkolizm tehlikesiyle ilgili uyarı, teşhis ve tedavi olanakları acınacak ölçüde yetersizdir. Daha da kötüsü, bu konuda devletin umut verici herhangi bir girişimi de ufukta görünmüyor.

PSİKOLOJİK NEDENLER

Alkol bağımlılığının psikodinamik nedenini açıklamaya yönelik kuramlar, aşırı baskıcı üstbenlik ve ruhsal-cinsel gelişimin oral dönemindeki saplanmalar üzerine odaklaşmıştır. Psikoanalitik kurama göre aşırı katı ve baskıcı üstbenlikleri olan kişiler alkolü bilinçdışı gerginliklerini azaltmak için içerler. Bilinen psikoanalitik özdeyişde söylendiği gibi, katı üstbenlik alkol içinde erir. Freud oral döneme saplanmış kişilerin bunaltılarını alkol gibi maddeleri ağız yoluyla alarak azalttıklarını, oral doyum sağladıklarını düşünür. Bir diğer görüşe göre, alkoliklerde oral dönemle ilgili olarak önemli engellenme ve güçlükler nedeniyle, engelleyici anneden babaya doğru bir yönelme sonucu gizil eşcinsellik eğilimlerinin bulunduğudur.
Psikodinamik kuramlar alkol bağımlılarının kişilik özelliklerini incelediklerinde bağımlılığa özgü bir yapıyı tam olarak bulamamışlardır. Ancak genel olarak bağımlı, utangaç, yalnızlığa eğilimli, bunaltısı yoğun, engellenmeye dayanma gücü düşük, ürkek, gergin, eyleme vuruk, aşırı duyarlı ve cinsel dürtülerini bastırmış kişiler olarak tanımlarlar. Ayrıca antisosyal kişilik özelliklerinin alkol bağımlılarında daha sık olduğu bilinmektedir.

DAVRANIŞ BOZUKLUĞU

Davranış bilimciler sürekli alkol almayı öğrenilmiş bozuk bir davranış olarak görürler. Alkol alımının gerginliği azaltan, rahatlatan özellikleri gibi olumlu pekiştirici yanları ilk alkol alımından sonra bu davranışın sürmesine katkıda bulunur. Kişiler sıkıntı ve sorunlarla baş etmede zorlukları olduğunda alkole yönelirler ya da aldıkları alkol miktarını arttırırlar. Ayrıca aile büyükleri ve akrabaların içme alışkanlıkları da kişilerin içme davranışını etkiler.

SOSYOLOJİK NEDENLER

Gelenek ve töreleri ile alkolü onaylamayan toplumlarda alkolizm oranının az olduğu düşünülür. Kimi iş kolları ve çalışma ortamlarında -otel, içkili lokanta, bar, pavyon,yurtlar, gemiler, vb- çalışan kişilerde alkollü içki tüketimi daha yüksektir. Alkolün kolay ve ucuz elde edilebilirliği de önemli başka bir etkendir.

BİYOLOJİK NEDENLER

Alkoliklerde görülen fizyolojik ayrılıkların alkolizmin nedeni mi olduğu, yoksa kötü beslenme, fazla miktarda alkol alımı ve aşırı zorlarla dolu bir yaşam biçiminden mi kaynaklandığı kesin olarak bilinememektedir. Alkolün sinir sisteminde yol açtığı kimyasal değişikliklere dikkat çekilmiş, alkol bağımlılığının gelişiminde ventral tegmental alan, hipotalamus ve nucleus accumbensden geçen dopaminerjik, GABAerjik, noradrenerjik ve serotonerjik yolların etkinliklerinden söz edilmiştir. Alkolün santral sinir sisteminde endojen opioid sistemle etkileştiği, opiyat benzeri maddeler oluşturduğu ve bağımlılığın bunlar aracılığıyla geliştiği düşünülmektedir.
kalıtımsal etkenler: Birincil alkol bağımlılığının oluşumunda kalıtımsal etkenlerin önemi uzun yıllardır vurgulanmaktadır. Alkol bağımlılarının ailelerinde birinci derece yakınlarda bağımlılık oranı 3-4 kat daha yüksektir. İkiz çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde bağımlılık oranının çift yumurta ikizlerine ya da ayrı cinsiyetteki kardeşlere oranla daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda kişinin alkolizme olan yatkınlığının derecesi birçok gen tarafından belirlenir (poligenetik), bu kalıtımsal etkenlerin çevresel etkenlerle birlikte alkolizme yatkınlığa yol açtığıkanısına varılmıştır.
Alkolizm çoğunlukla genetik yoldan geçen, biyokimyasal bir bozukluktur. Ancak, yüksek dozda ve çok sık alkol tüketimine bağlı olarak geliştirilen alkol bağımlılığı da yoğunlukla görülmektedir. Bunların yanı sıra psikolojik ve sosyal baskılar hastalığı etkinleştirici sebeplerdir. İleri dönemlerde hastalık, vücudun tüm sistemlerine en çok da kardiovaskular sisteme, sinir sistemine ve karaciğere zarar verir. Ne yazık ki, bu üç bölgedeki tahribat ölümcül sonuçlar doğurur.
Alkolizm, bir kişinin devamlı ve kendisine zarar verecek ölçülerde alkollü içecek almasıyla oluşur. Alkol, fiziksel ve psikolojik zararlarının yanısıra sosyal ve ekonomik açıdan da felaketler doğurur. Alkolizm hastalığının en önemli belirtisi, kişinin sürekli ve çok miktarda alkol alarak bunun sonucunda da davranış değişikliği göstermesidir. Sonunda kişi kendisine hakim olamayacak kadar bağımlı hale gelir ve kendini kaybetmeye başlar. Kişi artık alkolsüz yaşayamayacak hale gelmiştir.
Genellikle alkolizmin tanımı tanımlayan kişiye göre değişir. En basit anlamda ve en eski tanımı, kronik ve aşırı alkol alınmasıyla oluşan hastalıktır. Bağımlılığın farmakolojik ve psikolojik tanımı, gittikçe artan dozlarda alkol alma isteğidir. Ancak bu tanım da çok yeterli değildir, çünkü alkolizm diğer bağımlılıklara pek benzememektedir. Afyon bağımlıları, gittikçe artan dozlarda ve sonunda öldürücü miktarda madde ihtiyacı duyarlar, ancak alkoliklerin ihtiyaç duyduğu alkol miktarı tek seferde öldürücü olmamaktadır.
Alkolizmi tanımlamak için en belirgin sinyal kişinin davranış şeklidir. Modern tıp; alkolizmi sebebi bilinmeyen, belirgin anatomik işaretleri olmayan ve alkol bağımlılığıyla ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlar. Ayrıca, hem psikolojik hem de fiziksel tıp, alkolizmin bir başka hastalığın, çoğunlukla da psikolojik bir bozukluğun, semptomu olabileceğini söylemektedirler. Bu anlamda, alkolizm, kronik, ilerleyen bir hastalıktır ya da psikolojik veya fiziksel bir başka hastalığın belirtisidir. Hastalığın özeliği alkol bağımlılığıdır ve her alkol kullanımından sonra kişi kontrolünü kaybeder. Alkolizm hastası, fiziksel ya da psikolojik sıkıntısını gidermek için alkol tüketir ve sonunda alkollü içecek tüketimi hastanın fiziksel, zihinsel, sosyal ve ekonomik hayatını engelleyecek boyutlara ulaşır. Bu noktada, hiç şüphesiz, hastalığın en önemli ipucu kişinin alkol yüzünden hayatının engellenmesidir.
Alkol aldıktan sonra hastanın kontrolünü kaybetmesi, içmeye başladıktan sonra bırakamaması, alkoliğin içmeyi engelleyemediğini göstermektedir. Bir alkolik içmeye başlar, çünkü kendini tutamaz. Alkoliklerin çoğunluğu içtiği zaman kontrolünü kaybeder, ancak tüm hastalıklarda olduğu gibi istisnalar vardır. Bazen bir alkolik, içmeden durabilir, kendi kendine ve çevresine bağımlı olmadığını ispatlamaya çalışır. Bazen daha kontrollü içebilir.
Alkolizmin bir başka tanımı da, kişinin iç dünyasıyla yada çevresiyle ilgili zor durumlardan kurtulmak için edindiği alkol içme bağımlılığıdır. Bu tanım, alkolizmin bir başka psikolojik ya da fiziksel bozukluğun dışa vurumu olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Kişi alkol almayı öğrenip bu bağımlılığı edindikten sonra, alkolizm esas hastalık haline gelip, alta yatan esas hastalığı yok etmekte ya da üstünü örtmektedir.
Görüldüğü üzere, alkolizmin oldukça çok tanımı, türü ve sebebi bulunmaktadır. Hekimler hastanın, hangi gruba dahil bir alkolik olduğunu, onun alkol alma sıklığını ve miktarını, davranış biçimini, alkolizminin ortaya çıkışını, gelişimini yaptıkları testlerle, uyguladıkları anketlerle tespit etmekte ve buna uygun bir tedavi şekli uygulamaktadırlar.

18 Mayıs 2018 Cuma

DOSTLUĞUN ÖLÇÜSÜ

Şemsi Tebrizi ve Mevlana Celaleddin Rumi iki büyük dosttur.
Aralarındaki dostluk asırları aşarak günümüze kadar ulaştı. Gerçek dostluğun ne olduğuna dair kıymetli ölçüler verdi. Çeşitli defalar ayrıldılar, kavuştular. Ayrılığın acısını, kavuşmanın sevincini yaşadılar.
Bir gün Şems Tebriz'dedir. 
Bir Yahudi koşarak gelir ve bağırır :
- Müjde ! Mevlana geliyor.
Şems mütebessim. Hemen bütün varını yoğunu yahudiye bağışlar. 
Yahudi gittikten sonra olaya şahid olan birisi Şems'e :
- Bu yahudi seni aldattı. Yolda kimse yok, Mevlana gelmiyor der.
Şems tebessümünü bozmaz ve dostluğun o müthiş ölçüsünü verir :
-Biliyorum. Bu sözün yalanına malımı mülkümü verdim. Doğru olsaydı canımı vermem gerekirdi.

EY PİR! KALK KURTAR

Yunanlılar Bursa'yı işgal ettiğinde "Pir Emir" isimli zatın türbesine bakan türbedar, mezarın başına giderek, bastonu ile sandukaya vurarak :
-Ey pir,Bursa işgal edildi, kalk kurtar! der
O gece rüyasında Pir Emir'i gören türbedara
Emir :
- Be hey gafil, vatanı düşmandan kurtarmak, ölülerin değil, dirilerin hakkıdır der ve okkalı bir tokat atar. Türbedar uyandığında tokatın acısı hala geçmemiştir.

Zengin kimdir?

Zamanın birinde parasıyla övünen "zengin" bir adam, ıssız bir yerde, kör bir kuyuya düşmüş. 
Zıplasa da tırmansa da bir türlü kuyudan çıkamıyormuş. 
Tam tüm ümitlerini yitirmişken oradan geçen bir derviş adamın sesini duymuş. 
Kuşağını sarkıtmış ve adamı kuyudan kurtarmış. 

Zengin sevincinden ne yapacağını şaşırmış:
- Dile benden ne dilersen..... demiş.

Derviş:
- Bir şeye ihtiyacım yok, benim için dua et yeter... demiş.

Zengin inanamamış. 100 altından başlamış teklif etmeye... 1000 altına kadar çıkmış, ama dervişin umurunda bile değilmiş. 

Israr devam edince, derviş paragöz adama sormuş:
- Senin kaç altının var?
- 100.000

Derviş tekrar sormuş:
- 200.000 altının olsun ister misin? 

Adamın gözleri parlamış;
- İsterim tabii.

Derviş hafifçe gülümsemiş:
- Bak... demiş...
Senin daha 100.000 altına ihtiyacın var.
İyisi mi sen altınlarını kendine sakla, gerisini kazanırken önüne bakmayı unutma... 
demiş, gülümseyerek selâmını vermiş, yoluna devam etmiş.

KOLTUK DEĞNEĞİNDEN DÜNYA REKORLARINA

Seneler önce Amerika'nın Kansas eyaletindeki Elkhart kasabasında iki kardeş aynı okulda çalışıyorlardı, işleri ise her sabah binadaki büyük sobaları tutuşturmaktı.

Soğuk bir kış günü, iki kardeş bir sobayı temizleyip içini çalı-çırpı ve odunla doldurdular, iki kardeşten biri, sobanın içindekilere gaz döktü ve ateşledi. Fakat ateşlemeyle birlikte dehşetli bir patlama oldu ve eski okul binası yıkıldı, iki kardeşten büyüğü de bu patlamada hayatını kaybetti. Diğerinin ise ayakları son derece kötü bir şekilde yanmıştı.

Doktor, çocuğun bacağının birinin kesilmesinden başka çare göremedi. Çocuğun ebeveynleri perişan bir halde idiler. Bir çocukları patlamada ölmüş, ikincisi de bir bacağını kaybedecekti. Doktordan, biraz beklemesini istediler. Doktor razı oldu. Anne-baba her gün, doktordan ameliyatı geciktirmesini istiyor ve çocuklarının iyileşmesi İçin Allah'a dua dua yalvarıyorlardı. İki ay böyle geçti; ebeveynler ve doktor hemen her gün çocuğun ayağının kesilip kesilmemesi üzerinde münakaşa ediyorlardı. Bu arada çocuğun ana ve babası, çok geçmeden yürüyeceği inancını da çocuklarına yerleştirmeye çalışıyorlardı.

Çocuğun ayakları kesilmedi, fakat sargılar çözüldüğü zaman, sağ bacağının sol bacağından yedi santim kısa olduğu görüldü. Sol ayağının parmakları hemen hemen tamamen yanmıştı. Fakat çocuk inanılmaz bir şekilde azimli idi. Dayanılmaz acılara rağmen her gün egzersiz yapmaya başladı ve bu arada güçlükle de olsa bir iki adım atabileceğini gördü. Yavaş yavaş iyileşen genç nihayet koltuk değneklerini attı ve hemen hemen normal bir şekilde yürümeye başladı. Ve azimli genç, çok geçmeden koşmaya bile başlamıştı.

Hayata küsmeden sabırla mücadelesinin mükafatını gören genç, Elkhart Lisesinden mezun olmadan önce bir mili {1.609 metre) 4 dakika ve 24.7 saniyede koştu. Bu mesafeyi o güne kadar bütün Amerikan liselerinde ondan daha iyi derece ile kimse koşmamıştı.

Liseden sonra Kansas Üniversitesi'ne devam eden genç, sonraları, bir mil yarışında (4:06.8) ile dünya rekoru kırdı ve

iki yıl sonra, yarım milde bir dünya rekoru daha kırdı (1:49.7). Onun 1938'de kırdığı kapalı salon bir mil rekoru da (4:04.4) uzun seneler hafızalardan silinmedi.

Bir zamanlar yürümeyen bu çelik iradeli çocuk, şimdi çağdaşlarına nasıl koşulacağını öğretiyordu. Kendisinin geliş­tirdiği metot son çeyrek mili âdeta bir sürat koşucusu gibi koşmaktı. Bu çeyrek mili, o zamana kadar kimsenin belki de düşünmediği bir zaman içinde, bir dakikanın altında koşuyordu. Onun bu sitili, bir zamanlar insan kapasitesinin ötesinde görünen bu dereceyi; bir mili dört dakikanın altında koşmayı mümkün kıldı.

Bacağını kaybetmesine ramak kalmışken dünya şampiyonluğuna yükselen ve New York'taki ünlü Madison Square Garden kapalı salonunda "asrın atleti" ilân edilen bu gencin adını mı sormuştunuz? Glenn Cunningham...