19 Ağustos 2016 Cuma

Akbaş Şehitliği

 Gelibolu-Eceabat yolu yakınında, Eceabat merkeze 12 kilometre mesafedeki Akbaş mevkiinde, Yalova köyü ile Kumköy’e giden yola dönüldüğünde, bu yolun hemen sol yanında ve Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları dışında bulunmaktadır. İstanbul istikametinden bölgeyi ziyarete gelenler için ilk ziyaret noktası olabilir.
“Akbaş Şehitliği” adıyla bilinen bu şehitlik, aslında “temsili” bir şehitlik olup, 1000 metrekareden daha büyük olan bu alanı kaplamaktadır. Temsili olarak tasarlanan Akbaş Şehitliği, ilk kez 1945 yılında yapılmış, günümüzdeki haliyle 1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yeniden düzenlenmiştir.
Asıl şehitlik alanı ise temsili şehitliğin karşısında, Yalova köyü ile Kumköy istikametine giden yolun sağ yanında, yol seviyesinden yaklaşık 10 metre daha yüksek bir alan üzerinde yer almaktadır. Neredeyse varlığı unutulmuş asıl şehitlik alanı, Temmuz 2008’de bu bölgede çıkan orman yangınında üzerini kaplayan bitki örtüsü ortadan kalkınca görünür hale gelmiş ve yeniden hatırlanmıştır.
Akbaş mevkii, Çanakkale Kara Muharebeleri’nin başladığı 25 Nisan 1915 gününden itibaren Kilye Koyu ile birlikte, bilhassa İstanbul’dan denizyolu ile cepheye sevk edilen asker, silah, mühimmat ve çeşitli malzemelerin karaya çıkartıldığı, dağıtımının yapıldığı önemli bir lojistik merkezdir.
Çanakkale Kara Muhare­beleri’nin başlaması ile birlikte, 19. Tümen’in sıhhiye bölüğü tarafından burada bir sahra hastanesi de kurulmuştur. Asıl şehitliğin bulunduğu alanın yaklaşık 300 metre kadar kuzeyindeki küçük vadi içinde kurulmuş olan bu sahra hastanesi, Arıburnu ve Anafartalar cephelerinde yaralanan ve çeşitli hastalıklara yakalanan askerlere hizmet vermiştir.
Daha iyi donanıma sahip hastanelerde bakımı ve bu nedenle sevk edilmesi gereken yaralı ve hasta askerler de yine buradan gemilere bindirilip, İstanbul’a gönderilmişlerdir. Esas itibariyle bir “sevk hastanesi” niteliğinde görev yapan Akbaş mevkiindeki sahra hastanesinde tedavileri sırasında veya düşmanın uçak ve denizaltı taarruzları sonucunda batan, hasar gören gemilerde şehit düşenler, asıl şehitlik alanında bulunan tek kişilik mezarlara gömülmüşlerdir. Etrafı taşlarla çevrelenmiş şehit mezarlarının bir kısmı, belirgin bir şekilde görülebilmektedir.
Milli Savunma Bakanlığı, Personel Dairesi tarafından hazırlanıp 1998 yılında yayınlanmış olan Şehitlerimiz adlı 5 ciltlik eserde yer alan bilgiler üzerinde yapılan araştırma sonucu, Akbaş mevkiinde hayatını kaybettiği belirtilen ve dolayısıyla buradaki şehitlikte gömülü olması kuvvetle muhtemel “648 şehit” askerimizin isimleri tespit edilmiş durumdadır.
Akbaş mevkiinde bulunan bir diğer önemli tarihi kalıntı, geçmişi antik döneme kadar uzanan Sestos (veya Sestus) kentidir. Akbaş Şehitliği’nin batısındaki Uluflu Tepe’nin eteklerinde yer alır. Stratejik bakımdan önemli bir mevkide yer alan şehir, İÖ 650’de Aioller tarafından bir Atina kolonisi olarak kurulmuştur. Kurulduğu dönemden İS 1400 yıllarına kadar çeşitli dönemlerde iskân görmüştür. İÖ 550’den İÖ 300’lerin ortalarına kadar tahıl yükleme merkezi olarak kullanılmış, Hellenistik ve Roma dönemlerinde önemini kaybetmiş, Justinianus (Jüstinyen) döneminde yeniden önem kazanmıştır.
Antik dönemde, doğu tarafında, boğaz kıyısında küçük bir limanının bulunduğu anlaşılmıştır. Şehrin hemen doğusunda yine Justinianus dönemine ait bir Bizans kalesi (Akbaş Kalesi) ve Osmanlı dönemine ait bir tekke bulunur. Akbaş Kalesi, Kültür Bakanlığı tarafından 14 Kasım 1980 tarihinde “arkeolojik sit alanı” olarak tescil edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder