8 Ekim 2016 Cumartesi

Eski Mezopotamya Tıbbı

Mısır için yaptığımız gibi, Mezopotamya tıbbına kısa bir bakış, Mezopotamyalıların biyoloji konusundaki bilgilerini anlamamıza yardımcı olacaktır. Rahatsızlığı tedavi etmek veya hastalığı iyileştirmek için bilimsel yöntemler yanında büyü de kullanılmaktaydı: hekim, bir taraftan tıbbî ilâçları uygularken diğer taraftan da elde edeceği muhtemel başarıyı önceden görmek için kehanete başvurmaktaydı. Bu yüzden Mezopotamya tıbbı, büyü ve kehaneti de içine almaktadır.

Her eski medeniyette olduğu gibi, Mezopotamyalılar da bitkisel drogları, özellikle kök, sap, meyva ve yaprakları ilâç olarak kullanmışlardı. Ancak belli bir hastalık için tavsiye edilen ilâcın hangisi olduğunu kesin olarak tesbit etmek maalesef zordu. Ancak, hidrofiziyi (vücutta su toplanması), hummayı, fıtığı, uyuzu, cüzzamı ve bazı deri hastalıklarını tanıdıkları gibi, saçları, boğazı, akciğerleri ve mideyi etkileyen hastalıkları da bilmekteydiler.

Bunları tedavi edecek ilâçları da vardı. İlâçla tedavide, yalnız bitkisel ilâçlar değil: şap, öğütülmüş taşlar ve tuz gibi mineraller yanında, hayvanların bazı kısımlarını içeren ilâçlar da tavsiye edilmekteydi. Batı Avrupa'da, Orta Çağ ve daha sonraki dönem tıbbında olduğu gibi, tedavide sihirli sayıların etkisine inanılmaktaydı.

Bu sayılar arasında 3, 7 ve katları en çok tercih edilenlerdi. İlâçlar, örneğin 3, 7 veya 21 tane susam tohumu, veya uygun görülen başka bileşimde hazırlanmakta, sihirli olmayan miktarlardan sakınılmaktaydı. Benzer şekilde, bir doz miktarı 7 kere verilebilmekte, dağlama 3 kere yapılabilmekteydi. Sayılar, ilâcın daha tesirli olmasını sağlayacak gizli kuvvetlere sahip oldukları için kullanılmaktaydı.

Ayrıca, birçok eski medeniyette olduğu gibi, bitkisel drogların uğurlu zamanlarda -dolunayda veya bundan 7 gün önce veya sonra- toplanmış malzemeden yapılmış olması gerektiğine inanılırdı. Aynı düşünceler, ilâç terkiplerinde kullanılmak üzere hayvanların bazı kısımlarının alınması sırasında da geçerliydi. İlâç olarak kullanılacak şurupların hazırlanması sırasında özel bir kişinin varlığına da bazen ihtiyaç duyulurdu. Bu kişi genellikle bir çocuk veya bir bakire olurdu. Zira bunların saflığının ve temizliğinin, ilâcın bileşimine giren madde karışımını etkilediğine inanılırdı.

Tıbbı konu alan metinlerin ve kitaplarının varlığına rağmen, hekimlik daha çok hekimin deneyimine dayanmış gibi görünmektedir. Mısır ile karşılaştırıldığında, Mezopotamya'da yalnızca küçük veya orta cerrahî operasyonlarının uygulanmış olduğu görülür. Uzman cerrah sayısının az olduğu anlaşılmaktadır. Hekime verilen mevkii de ilgi çekicidir; hekim, kâhinler, hancılar ve fırıncılar ile aynı sınıfa alınmıştır. Ancak bu sınıflandırma göründüğü kadar garip değildir ve hekimin, yalnızca sarayda çalışan bir devlet memuru olmadığını, saray dışında verdiği hekimlik hizmetinden elde ettiği gelirle yaşayan bir kişi olduğunu gösterir. Hammurabi zamanında (yaklaşık M.Ö.1750) başarısız hekimlere verilen cezaların tarifesi olduğu gibi, hekim ücretlerinin de bir tarifesi vardı.

Veteriner cerrahlık da Mezopotamya tıbbının bir diğer yönüydü. İster insanları, ister hayvanları tedavi etsin, hekimlere tedavilerinde yardımcı olmak için büyülü sözler ve beddualar kullanılmaktaydı: çünkü, diğer herşey gibi, hastalığın da tanrılar tarafından yaratıldığına inanılırdı. İlâçların etkisi geçiciydi. Hekim, hastalığın merkezine ancak hastalığa sebep olan tanrıyı sakinleştirerek ulaşacaktı. İlkel dönemlerde olduğu gibi, pratisyen hekim bir cins tür adamıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder