8 Ekim 2016 Cumartesi

Eski Mezopotamya'da Hastalık-Kehanet İlişkisi

Hastalıklara tanrıların sebep olduğu düşüncesi, tanrılar ile insanlar arasında bir haberleşme şekli olan kehanetin hekim için çok önemli olduğunu göstermektedir. Kehanet sayesinde, hekim tanrıların isteklerini keşfederek, hastalığın çıkış sebepleri hakkında faydalı bilgiler elde edebilecek; aynı zamanda geleceği -ki tanrılar tarafından bilinmekteydi- okuyarak tedavilerin etkisini öğrenebilecekti. Değişik kehanet şekilleri kullanılmaktaydı: kuşların uçuşu, hilkat garibelerinin veya acayip hayvanların doğumu, yıldızların doğuşu, bunların hepsi incelenmekteydi.

Rüyaların da kehanette özel yeri vardı. Rüyalar, sahip oldukları canlılık, gerçek izlenimi vermeleri ve aynı zamanda tutarsız olmalarından dolayı, tanrılardan gelen mesajlar olarak kabul edilmekteydi. Bu sebeple, bunların dilini anlamak için çok kere rahibin veya hekimin yorumuna ihtiyaç vardı. İncil'de yer alan ve firavunun gördüğü "yedi şişman ve yedi zayıf inek" rüyasını anlatan hikaye ve bu rüyanın Hz. Yusuf tarafından yorumu buna tipik bir örnektir.

Bu konuda, İbranîlerin ve Mısırlıların inançları ile Babillilerin ve diğer ilkel toplumların inançları arasında benzerlik görülür. Ancak, Babilliler ile komşuları arasındaki fark, kehanette hepatoskopi tekniğini benimsemiş olmalarıdır.

Hepatoskopi, hayvan karaciğerinin -genellikle kuzu ve keçi ciğeri kullanılırdı- incelenmesine dayanan bir kehanet yöntemidir. Açıklayıcı bilgiler taşıyan ve kehanette kullanılan karaciğerlerin kilden yapılmış modellerinden ve çok sayıda metinden anladığımıza göre, kâhinler karaciğeri meydana getiren beş yuvarlakça parçayı incelemekte ve kehanetlerini bu parçaların durumuna bakarak yapmaktaydılar. Bu kil modeller yanlızca Babil ülkesinde bulunmamaktadır. Üzerinde değişik dillerde yazılar bulunan modellere Babil ülkesinden çok uzaklarda rastlanması, bu modellerin kehanet tekniğiyle ilgili bilgileri aktarmada vasıta olduklarını açıkça göstermektedir. Diğer taraftan bu modeller, fikirlerin bir kültür merkezinden diğerine nasıl taşındığını gösteren ilgi çekici delillerdir.

Hayvanların karaciğerini kullanma fikri, Babillilerin hayvan ve insan vücudunun işleyişi konusunda sahip oldukları bilgilere ışık tutmaktadır. Kanın önemini farketmiş oldukları açıktır: kan, hayat demektir. Bir insan kan kaybettiğinde güçsüzleşmekte, çok kan kaybettiğinde ise ölmektedir. Karaciğere çok önem verilmesinin sebebi, bütün organlar içinde en çok kan taşıyan organ olmasındandır.

Zamanla, karaciğerin hayatın merkezi olduğu gibi, duyuların da merkezi olduğu sonucuna varılmıştır. Kalbi, aklın merkezi olarak kabul etmişler ve bu görüş İbranilere de yansımıştır. Elimizdeki deliller yeteri kadar ikna edici olmasa da, Babilliler, hastalıkların bir insandan diğerine bulaşabileceğinin farkına varmış gibi görünmektedir. Şu halde, İncil'de yer alan ve bulaşıcı hastalıklara yakalanmış kişilerin ve eşyalarının, diğer kişilerden ayrı tutulması gerektiği şeklindeki emrin Babil'den kaynaklanmış olması mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder