4 Ekim 2016 Salı

Hırka-i Şerif Camii

Caminin arkasındaki Fetva Emini Medresesi'nin yalnızca yıkıntıları duruyor. Bulunduğumuz meydandan, Keçeciler Caddesi'nden yürüyerek, Hırka-i Şerif Camii'ne geliriz. Ancak asıl giriş öbür tarafta, Akseki Caddesi'ndedir. Tanzimat döneminin buralarda pek fazla örneği görünmediği için (Aksaray'daki Valide Camisi dışında) bu çevrede bu ampir üsluplu bina biraz şaşırtıcıdır. Ayrıca, bu kadar yakın tarihte yapılmış bir caminin mimarının bilinmemesi de şaşırtıcıdır. Ama o dönemin hassa mimarları olan Balyanlar tarafından yapılmış olabilir öyleyse, Müslüman kutsal emanetleri koymak için yapılan caminin Ermeni mimar elinden çıkması isteyerek unutulmuş olabilir.

İstanbul'da, Hazreti Muhammet'e ait iki hırka saklanıyordu. Bunlardan birini peygamber Veysel Karani'ye armağan etmişti. I. Ahmet zamanında getirilen bu hırka için bu semtte bir ev yapıldı (öbür hırka Topkapı'dadır), sonra Çorlulu Ali Paşa bu hırkanın ziyaret edilmesi için bir hücre ile yanında bir imaret ve bir çeşme yaptırdı. Son olarak da Abdülmecit hırka ziyareti için bu camiyi yaptırdı (1851'de).

Binanın, amacına uyacak şekilde görkemli olması için epeyce çaba harcandığı görülüyor. Bu amaca ulaşıldığı söylenemez, ama bütünün de bir sevimlilik olduğu da yadsınamaz. Avlunun girişi, caminin ön cephesi saray havasında, iki minaresindeki şerefelere de korint tarzı sütun başlığı havası verilmiş. Bütün bunlarda o döneme özgü çocuksu kitsch kendini gösteriyor.

Hırka-i Şerif üst katta saklanıyor ve ziyaret ediliyor. Burada bir Hünkâr Dairesi'nden başka Hırka'nın alındığı Üveys ailesi için yapılmış bir bölüm de var (Osmanlı kadirşinaslığı). Mihrap, minber ve kürsü oldukça rokoko, pembe, cilalı mermer. Zamanın ünlü hattatlarından Mustafa İzzet Efendi'nin yazılan ile bizzat Abdülmecit'in yazdığı levhalar da iç süslemeler arasında. Caminin kendisinin sekizgen biçiminde olduğu, içeride daha iyi anlaşılıyor, çünkü dıştan bakınca çevreyi saran yan binalar bu görünümü kapıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder